14 Ekim 2025, Salı
20:58

Kurt kışı geçirir ama yediği ayazı unutmaz

Kurt kışı geçirir ama yediği ayazı unutmaz

Fakir Yılmaz Yazdı....

Kurt kışı geçirir ama yediği ayazı unutmaz..
Yazıma başlamadan önce birazdan ve gün boyu gazete ve haber sitelerimizde yer vereceğimiz güncel haberlerin kısa özetini de başlıkları ile verip, geçmek isterken, önümüzde ki perşembe günü İl Başkanlığı kongresine hazırlanan ve mevcut İl Başkanı Yalçın Taştan'ın 'Emek kazanacak' dediği, her zaman ki rakibi Eczacı Yunus Dündar'ın ise 'Birlikte Başaracağız' diyerek yarışacağı yeni bir seçime hazırlanan CHP ile DEM'lilerin 'Onlar suçlu değil, tutuklu hiç değil, tutsaklardıe..' diye feryat ettikleri partililerinin ve ülkelerinde yaşadıkları baskıları Avrupa mitingleri dahil her alanda yüksek sesle haykırırken, bizim dünya lideri yakıştırması yapılan iktidarın lideri de Colani gibi terörist denen Hamaslı tutsakların bırakıldığı Mısır'da tarafmış gibi barış sözleşmesini imzalıyordu.
Evet, kara kışı simgeleyen karların yeşilini beyazlattığı Ardahan ve Ardahanlıları yazan, reklamlarınızla yerelden ulusala gazetecilik diyerek yazdığım, yaptığım haberler manşetlerine çektiğim gazetelerimizi hazırlayan bir gazeteci olarak bir yandan da dünya da yaşananları da takip etmeye çalışıyor ve Damal Oval Ofis, pardon Beyaz Saray'da ki Oval Ofis'te bizimkilerine, 'Hollywood setinde bu kadar güzel insanı bir arada göremezsiniz' diyen Trump'un bu kez dünya liderlerinin adlarını ve de gazlarını vererek adeta arkasına koro dizercesine sahneye çağırıp, dakikalar süren saçma konuşmasını ayakta dinlerlerken ben bir insan olarak üzülüyor, kızıyor ve 'Ah para, ah silah, ah teknoloji ah..' diyerek bu üç imkandan yoksun liderlerin düştüğü durumlarına üzülüyor, o sahnede yer almayan ve dostunun saçma konuşmasını yerinde oturarak dinleyen kalkıp, o manzarada yer almadığı için Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı kutluyordum.
Ama aynı Erdoğan'ın, 'Demirtaş'ı bırakın' diyen AHİM Mahkemesinin de olduğu Avrupa'da miting düzenleyen CHP Lideri özgür Özel'e tepki gösterirken , "Yurt dışına şikayet turları düzenliyorlar. Böyle rezillik olur mu?" derken karşısında saçmalayan ve kendisine yönelik olarak konuşurken, 'Erdoğan hiçbir zaman bizi yüz üstü bırakmadı. Ne zaman ihtiyaç duysak hep yanımızda oldu" diyen dostu Trump'un da tüm dünyanın ve medyanın önünde kendi rakibi olan partiyi, eski başkanı hatta ülkesinin yanlışlarını yerden yere vurduğunu da duyuyordu, duyuyorduk..
Yani yanlışları söylemek için Ardahan'da yada Konya'da, Karadeniz, Ege'de veya tıka basa dolu olan Silivri'de olmaya gerek yok.. Yanlışsa o yanlışı her alanda, her platformda, her yerde ve de ülke de, Avrupa veya Afrika kıtasında hatta Ortadoğu'da söylenebildiğini ortaya koyan dostu Trump'un kendi ülkesini bir hayli sert ve aşağılarcasına eleştirirken bizzat şahit oluyordu..
Ve dönüp, ülke siyasetinin kalp atışlarını duyduğumuz Ankara'nın başkent oluşunun 102. yıl dönümünü kutlama törenleri esnasında soruşturma istenen belediye başkanının soruşturmayı isteyen savcıyla zoraki de olsa merhabalaştığı, çok çalışan (!) vekillerimizin olduğu meclise gittiğimizde partisinin grup toplantısında konuşan MHP lideri Devlet Bahçeli'nin meclise davet ettiği Öcalan'dan sonra bu kez de yani yeni dönemde "Alevi açılımı" çıkışını yapıyordu. "Cem evlerinin ibadethane olması engeli kalkmalıdır" diye konuşan aynı Bahçeli, CHP lideri Özgür Özel'in yurt dışı mitinglerini eleştirirken yıllardır iktidarını desteklediği Erdoğan'ın, "AK Parti, MHP ve DEM Parti olarak bu yolu beraber yürümeye karar verdik" diyerek birlikte hareket ettiklerini bir grup konuşmasında kazayen ilan ettiği DEM Partili Koçyiğit'in şehitler için sarf ettiği ifadelerini sert bir dille kınarken, bir anda frene basıp, içinde Suriye'nin olmadığı ama 'var' denen tarihi açıklamayı hatırlatarak, 'Kurucu önderin (Abdullah Öcalan) 27 Şubat açıklaması bize göre esastır.' sözü ile adeta 'siz bakmayın benim kürsüde böyle konuşmama der gibiydi.
Ve aynı Bahçeli Avrupa'da miting düzenleyen CHP liderini eleştirirken, 'Kalabalıkta yapılan sahte kabadayılığın tenhada özrü kabul edilmez, edilemez.' derken biir yıl önce aynı kürsüde söyledikleri ardından karşılaştığı Özel'e, 'Bahçeli'den Özel'e, 'Birbirimizi kırmıyoruz inşallah, bazen siyaseten söylememiz gerekenler oluyor!' dediğini unutuyordu..
'Neyse bu kadar güncel gündem özeti yeter..' diyerek dinlenmek için uzandığım yatağımda yorgun bir şekilde yeniden uyandığımda güneşin kalk dercesine pencereye asılan perdeyi yırttığı camı açıp, içime çektiğim temiz hava ile kendime gelmeye çalıştım, gözlerimin uzaklara, bir şeyleri arıyorcasına bakıp, WhatsApsap'ı kapanan 532'li telefonumu düşünürken dostlarım, gönüllü muhabirlerimiz Hakan Öztürk ve Karip Cankan'dan 50 yıldır bitmeyen Ardahan-Ardanuç yolu üzerinde ki yaylardan ve bir türlü delinip, tüneli yapılamayan Ulgar dağlı Posof'tan gelen kar görüntülü haber videolarını 0535'li WhatsApsap'ım da izlerken Ardahan’ı saran dağlara kar yağdığını, şu an bulunduğum İstanbul'un üşüdüğünü his ediyordum..
Ve her geçen gün biraz daha beyazlanan saçım, sakallarıma düşen beyaz aklar gibi dağlara düşen yılın ilk karlarına bakan gözlerim hiç sevmediğim uykunun yorgunluğunu atmaya çalışa dursun bir anda çalan cep telefonumun ziliyle kendime geliyordum..
Her çaldığında ‘acaba’ dedirten o zil sesine doğru döndüğümde arayanın yine o ‘acaba’ dediğimin değil, bir dosttan gelen telefon olduğunu görüp, nedense 'ohh' çekip, bilinmeyen bir duygu ile rahatlıyordum..
Ve 36 yıldır her gün ele aldığım yazılarımın birini daha yazdığımı ve gazetemi yapmak için yola çıkmam gerektiğini anlıyordum, kapıya doğru yönelen yorgun ayaklarıma giydiğim benim gibi solan, bir hayli yıpranan ayakkabılarıma bakarken..
Dışarı çıktığımda başımda dökülen saçlar gibi yaprakların da, bir yıl boyu seviştiği, okşadığı ağaçlardan sonbaharın rüzgarlarının etkisiyle ayrıldığı ve tek tek yerlere düştüğünü görüyordum, arabamı nereye park ettiğime bakarken..
Tüm yağmurlara, rüzgarlara, esen fırtınalara rağmen bir yıl boyu inadına direnip, ayrılmadıkları ağaçlardan yere düşen ve kurumaya yüz tutan yapraklardan birini alıp, koklayarak, öperek uzakta olmadığını gördüğüm arabama doğru yürüyorum..
Kapısını açıp içine girdiğimde biraz önce baktığım pencereyi kaplayan camlarından olan aracımın ön camının pus bağladığı, yeni bir hayatın işareti olan kışın yaklaştığını bir kez daha his ettiriyordu, güneşe rağmen etrafımı saran ve beni üşüten soğukları iliklerime kadar his ederken.. Ve tam bu esnada, bu atmosferde benim 'akil dostlarım' dediğim abim Rodi abinin yorgun kalbinin kendisini hastanelik ettiğini üzülerek haber alıyordum..
Evet Ardahan’a olduğu gibi tüm ülkeme ve dünyanın yarısına kara bir kış daha geliyordu ve ben yeni bir günde yüzüme vuran soğuk ayazı bir kez daha hissediyor ve onca sert, şiddetli rüzgarlara rağmen inadına yaşamın simgesi olan ama Kürt sorunu başta olmak üzere dünyada, ülkede, bölgede yaşananlara duyarlılığı ile tanıdığımız ve yorumlarının yanında Dengebejlerin mey ve kaval ağıtları ile dinlediğimiz şiirlerini zevkle okuduğumuz Kürt Rodi abinin kalbi gibi duran ve düşen sararmış yaprakları izlerken nedense, 'Kurt kışı geçirir ama yediği ayazı unutmaz' atasözünü hatırlayıp, bugün Silivri ile anılan o tıka basa dolu ve 'Tutuklu değil, tutsaklar' denen dopdolu olan, güçlü ve gerçek bir iç barış için af bekleyen cezaevlerin de Rodi abinin kalbi gibi yıllarca yorulan kalpleri düşünürken acı acı gülümseyip, gerçek aşkım gazetemin basıldığı matbaama değil, Rodi abiye doğru yola çıkıyordum..