24 Ocak 1993... Karla kaplı bir Ankara sabahı, sessizliği bozan bir patlama sesiyle sarsıldı. Araştırmacı gazeteci ve yazar Uğur Mumcu, evinin önünde, arabasına yerleştirilen bombanın patlamasıyla aramızdan ayrıldı. O gün sadece bir insanı değil, gerçeğin izini sürmekten korkmayan cesur bir kalemi kaybettik.
Mumcu’nun ölümü, sadece bir cinayet değil, aynı zamanda hakikate duyulan korkunun kanlı bir tezahürüydü. O, kalemini hiçbir güce eğip bükmeyen, susturulamaz bir sesin taşıyıcısıydı. Yolsuzlukları, gizli ilişkileri ve karanlık oyunları açığa çıkaran yazılarıyla ise birilerini rahatsız ettiği açıktı. Ancak unuttukları bir şey vardı: "Söz uçar, yazı kalır."
Uğur Mumcu'nun 7 Ocak 1993'teki son yazısı, Ortadoğu’daki derin ilişkileri deşifre ediyordu. CIA, MOSSAD ve Barzani bağlantılarını gözler önüne seren o makale, suikastin bir tesadüf olmadığını haykırıyordu.
Aradan geçen yıllara rağmen, Mumcu’nun suikasti hâlâ aydınlatılmadı. “Devletin namus borcu” denilen bu olay, zamanla unutulmaya terk edildi. Ancak Uğur Mumcu'yu unutturmaya kimsenin gücü yetmedi. Çünkü fikirleri hâlâ yaşıyor; kalemi, bizlere ışık tutmaya devam ediyor. Ve aradan 32 yıl geçmesine rağmen halâ anılıyor ve fikirleri tartışılıyor.
Uğur Mumcu, gerçeğin peşinde koşmanın bedelini ödeyebileceği en büyük bedel olan hayatıyla ödedi. Ancak onun ardından kalan cesur kalemler, bu bayrağı taşımaya devam ediyor.
Korkusuz bir gazeteci, vatansever bir aydın, adaletin peşinde bir nefer… Uğur Mumcu'yu unutmadık, unutmayacağız. Bize bıraktığı mirası onurlandırmak, gerçeklerin peşinden gitmeye devam etmekle mümkün.
Saygı, özlem ve rahmetle anıyoruz...
SEMA KANALICI
YEŞİLÇAM MEDYA HABER GRUBU
GENEL YAYIN YÖNETMENİ